Sepetim (0) Toplam: 0,00
%30
Bediüzzaman Said Nursi'nin İlmi Şahsiyeti &amp Ahmed Akgündüz

Bediüzzaman Said Nursi'nin İlmi Şahsiyeti & Ulum - ı Aliye ( Alet İlimleri )Ulum - ı Aliye ( Alet İlimleri )

Liste Fiyatı : 77,00
İndirimli Fiyat : 53,90
Kazancınız : 23,10
9789757268871
9299341
Bediüzzaman Said Nursi'nin İlmi Şahsiyeti & Ulum - ı Aliye ( Alet İlimleri )
Bediüzzaman Said Nursi'nin İlmi Şahsiyeti & Ulum - ı Aliye ( Alet İlimleri ) Ulum - ı Aliye ( Alet İlimleri )
53.90
Bedîüzzaman'ın ilmî şahsiyeti, İslâm âleminde ve Türkiye dışında bütün dünyada tam olarak takdir edildiği halde, Türkiye'de özellikle ilim adamları çevresinde yeterince tanınmamıştır. Bunda, yapılan menfî propagandaların tesiri büyüktür. Bir zamanlar, ilâhiyât öğretim üyelerinin Doçent yahut Profesör olabilmeleri için, Bedîüzzaman ve onun 6.000 küsur sayfayı bulan Risâle-i Nur adlı eserleri aleyhinde konferans vermesi yahut makale yazması şartı arandığını, hâdiseyi yaşayan hocalarımız anlatmaktadır. Eserlerinin birçoğu, başta Arapça, İngilizce, Almanca, Hollandaca ve Urduca gibi kırka yakın lisana tercüme edilen ve hakkında Avrupa'da ve İslâm âleminde doktora tezleri yapılan bir dahi hakkında, Türk ilim çevresinin bîgâne kalması elbette ki üzücüdür. Ancak son zamanlarda, kalemlerdeki kelepçeler sökülmeye başlanmış ve Diyânet İşleri Başkanlığı resmen Risâle-i Nur Külliyâtını akademik olarak neşretmiştir. Bedîüzzaman'ın kelâm ilminde müceddid, mu'asırları arasında mümtâz bir yeri olan müfessir, yüzlerce hadisi senedleriyle birlikte nakledecek kadar muhaddis ve kısaca akranlarının fevkinde bir İslâm âlimi ve dahi olduğunda, dost ve düşmanları ittifak hâlindedirler. Gerçekten Bedîüzzaman'ın, İslâmî ilimlerin temelini teşkil eden ve içlerinde "Mirkât" gibi İslâm nazarî hukukuna ait usûl-ı fıkıh metni; İslâm felsefesi ve kelâm hakkında Adududdin El-Îcî tarafından kaleme alınmış müstesna bir eser olan "Mevâkıf"; Mantık ilminin özeti demek olan "Süllem" ve benzeri 90 çeşit kitabı hâfızasına aldığı, bunları üç ayda bir evrad gibi tekrar ettiği ve Arap Dilinin en mükemmel lügati olan "Kāmus"u "Sin" harfine kadar kelimesi kelimesine ezberlediği, çok iyi bilinen ilmî cihetlerindendir. Bu kesbî gayrete bir de Allah'ın ihsânı demek olan muhâkeme, zekâ ve vehbî diger vasıflar eklenince, mu'âsırları tarafından "Bedîüzzaman" yani zamanın eşsiz bir allâmesi ünvanıyla vasıflandırılmaması için hiç bir sebep kalmamıştır. Bedîüzzaman'ın diger İslâm âlimlerinden en ayırıcı özelliği, asırlarca İslâm âlimleri arasında ihtilâf vesilesi olmuş ve bir türlü halledilememiş bir kısım itikadî mes'eleleri hallederek, bunları asrımızın insanının anlayışına uygun olarak farklı bir metodla izah edebilmesidir. Buna ilim ve san'at asrı olan asrımızdaki bir kısım felsefî mes'eleleri de eklerseniz, Bedîüzzaman gibi bir allâmeye ve Risâle-i Nur gibi bir Kur'an tefsirine olan ihtiyacı daha iyi takdir edersiniz. Burada bir tesbitimi belirtmek istiyorum: Asrımızın mümtaz âlim ve müfessirlerinden olan Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kur'an Dili adlı eserini mütâla'a ettim. O büyük allâmenin, bütün ilmî vukufuna ve aklî dirayetine rağmen, 21 mes'elede son sözü söyleyemediğini ve söylese dahi ancak İslâmî ilimler alanında belli bir mertebeye ulaşmış insanların ona muhatap olabileceğini gördüm. Bu mes'elelerin, ruhun mahiyeti ve isbatı, kader mes'elesi, haşrin isbatı, mi'racın cesedle mi ruhla mı gerçekleştiği mes'elesi, Allah'ın isbatı ve benzeri itikada ait mes'eleler olduğunu sadece hatırlatmakla yetiniyorum. Hâlbuki Bedîüzzaman, ölümden sonra tekrar dirilmek demek olan haşir mes'elesini, İbn-i Sina gibi bir dahinin "Haşir aklî metodlarla anlaşılabilecek bir mes'ele değildir; nasıl nakledildiyse öyle iman ederiz" demesine rağmen, 10. Söz adını verdiği eserde öylesine izah ve isbat etmiştir ki, neticede "Bu eserimi idrâk ve iz'anla iki defa mütâla'a et; eğer haşir mes'elesini iki kere iki dört eder derecesinde anlamazsan, gel iki parmağını gözüme sok" hükmünü, okuyanın vicdanı tefessüh etmemek şartıyla, bir tahdis-i nimet olarak ilan etmektedir. Eski Kelâmcıların ancak büyük âlimleri muhatap alarak müstakil kitaplarda halletmeye çalıştığı; mesela Sa'deddin Teftezânî'nin Telvîhât başlığı altında 40 küsur sayfada izah edebildiği Kader ve Cüz'î irâde mes'elesini, iki sayfa içinde ve hem de herkesin anlayabildiği şekilde izah edebilmesi, zikredilmesi gereken mühim yönlerindendir Hatta bir zamanlar Pakistan Maarif Nazırlığı yapan Ali Ekber Şah, kader mes'elesi ile alakalı bir mes'elesini, 40 sene dolaştığı İslâm âleminde halledemediği halde, Bedîüzzaman'la yaptıgı 40 dakikalık sohbet neticesinde hallettiğini, Türkiye'den ayrıldıkdan sonra ugradığı Mısır'da Cumhuriyet Gazetesinde makale hâlinde neşretmiştir. Özellikle materyalizmin tek hedef hâline getirdiği Allah'ı inkâr hareketleri karşısında, asrın idrâkine uygun tarzda tevhid yani Allah'ın varlığı ve birliği hakkındaki Kur'an âyetlerini fevkalade bir şekilde tefsir etmesi ve vicdanı tefessüh etmişlerin dışında akıl ve idrâk sahibi herkese Allah'ın varlığını isbat etmesi, yine zikredilmesi gereken misâllerdendir. Kâinatın varlığını tabiata ve sebeplere veren zihniyeti tabiat risâlesiyle altüst eden Bedîüzzaman, 30. Söz ile felsefenin dinsiz kesimini susturmuş; 22. Söz ile de gerçek tevhid inancının esaslarını bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. Geçenlerde elime geçen Allah maddesi ile alakalı bir Ansiklopedi maddesinde, Bedîüzzaman'ın fevkalade izahlarından habersiz gibi görünen bir ilim adamımızın, Allah maddesini hicrî 5. asırdaki bir mü'mini muhatap kabul ederek kaleme almış olması ve bir üniversite gencinin de, bana göstererek, "Hocam, böyle bir ansiklopedide, Allah inancı asrımızın insanı da göz önüne alınarak yazılamaz mıydı?" diye sorması, Risâle-i Nur gibi bir Kur'an tefsirinden istifade etmemekte direnen ilim adamlarımızın acı hâllerini gözlerimin önünde canlandırmıştır. Yeni neslin bîgâne kalmamasını ümit ediyorum. Siz, misâl olarak zikrettiğimiz bu üç mes'eleye, mi'râcın mahiyeti ve isbâtını, arş-ı a'zam, kab-ı kavseyn gibi İslâmî ıstılahların gerçek ve ma'kul ma'nâlarını; Kur'an'ın mu'cize olduğunun isbatını; meleklerin ve ruh âleminin isbatını ve kısaca asrımızda gündeme gelen yahut itiraz edilen iman ve İslâm hakikatlarına dair her türlü izahı da ekleyebilirsiniz. Ve bu denilenlerin isbatı için 6000 sayfayı bulan Risâle-i Nur'u mütala'a edebilirsiniz. İşte Bitlis'te Şeyh Emin Efendi ve sair âlimler ile münâzara ve imtihanlardan sonra kendisine Bedîüzzaman yani zamanının eşsiz âlimi ünvanı verilmiştir. Nitekim İstanbul âlimleri de önce Kürd Hoca dedikleri bu zâta, ilmini ve irfânını gördükten sonra Bedîüzzaman yahut Bedî'-i âlem-i İslâm demeye başlamışlardır. İşte böyle bir müceddinin hayatını incelerken ifade ettiğimiz gibi, 26 ilim dalında 90 küsur kitabı ezberlediğini biliyoruz. Ancak bu kısa bilgiyi, ilmî delil ve tahlillerle isbat etmek ve Bedîüzzaman'ın bu ilimlere ne gibi yenilikler getirdiğini ortaya koymak istedik. Bunun için de Bedîüzzaman Said Nursî'nin İlmî Şahsiyeti adı altında bir eser telifine karar verdik. Bu 26 ilimi iki ana bölüme ayırdık ve her ilme dair Bedîüzzaman'ın yeni ilâveler yaptığını ve bu ilimleri 6000 sayfalık Risâle-i Nur Külliyâtında âlet olarak kullandığını müşâhede eyledik. Eserin Birinci Cildini Ulûm-ı Âliye yani Âlet İlimleri'ne ayırmış bulunuyoruz. Ulûm-u âliye, Arapça'da “Elif” harfi ile okunur. Âlet'ten âlet ilimleri anlamına geliyor; gramer, sarf, nahiv, belâgat ve mantık gibi. Bu ilimler maksat ve amaç değil, maksat ve amaca götüren araçlar ve vesileler hükmündedir.
  • Açıklama
    • Bedîüzzaman'ın ilmî şahsiyeti, İslâm âleminde ve Türkiye dışında bütün dünyada tam olarak takdir edildiği halde, Türkiye'de özellikle ilim adamları çevresinde yeterince tanınmamıştır. Bunda, yapılan menfî propagandaların tesiri büyüktür. Bir zamanlar, ilâhiyât öğretim üyelerinin Doçent yahut Profesör olabilmeleri için, Bedîüzzaman ve onun 6.000 küsur sayfayı bulan Risâle-i Nur adlı eserleri aleyhinde konferans vermesi yahut makale yazması şartı arandığını, hâdiseyi yaşayan hocalarımız anlatmaktadır. Eserlerinin birçoğu, başta Arapça, İngilizce, Almanca, Hollandaca ve Urduca gibi kırka yakın lisana tercüme edilen ve hakkında Avrupa'da ve İslâm âleminde doktora tezleri yapılan bir dahi hakkında, Türk ilim çevresinin bîgâne kalması elbette ki üzücüdür. Ancak son zamanlarda, kalemlerdeki kelepçeler sökülmeye başlanmış ve Diyânet İşleri Başkanlığı resmen Risâle-i Nur Külliyâtını akademik olarak neşretmiştir. Bedîüzzaman'ın kelâm ilminde müceddid, mu'asırları arasında mümtâz bir yeri olan müfessir, yüzlerce hadisi senedleriyle birlikte nakledecek kadar muhaddis ve kısaca akranlarının fevkinde bir İslâm âlimi ve dahi olduğunda, dost ve düşmanları ittifak hâlindedirler. Gerçekten Bedîüzzaman'ın, İslâmî ilimlerin temelini teşkil eden ve içlerinde "Mirkât" gibi İslâm nazarî hukukuna ait usûl-ı fıkıh metni; İslâm felsefesi ve kelâm hakkında Adududdin El-Îcî tarafından kaleme alınmış müstesna bir eser olan "Mevâkıf"; Mantık ilminin özeti demek olan "Süllem" ve benzeri 90 çeşit kitabı hâfızasına aldığı, bunları üç ayda bir evrad gibi tekrar ettiği ve Arap Dilinin en mükemmel lügati olan "Kāmus"u "Sin" harfine kadar kelimesi kelimesine ezberlediği, çok iyi bilinen ilmî cihetlerindendir. Bu kesbî gayrete bir de Allah'ın ihsânı demek olan muhâkeme, zekâ ve vehbî diger vasıflar eklenince, mu'âsırları tarafından "Bedîüzzaman" yani zamanın eşsiz bir allâmesi ünvanıyla vasıflandırılmaması için hiç bir sebep kalmamıştır. Bedîüzzaman'ın diger İslâm âlimlerinden en ayırıcı özelliği, asırlarca İslâm âlimleri arasında ihtilâf vesilesi olmuş ve bir türlü halledilememiş bir kısım itikadî mes'eleleri hallederek, bunları asrımızın insanının anlayışına uygun olarak farklı bir metodla izah edebilmesidir. Buna ilim ve san'at asrı olan asrımızdaki bir kısım felsefî mes'eleleri de eklerseniz, Bedîüzzaman gibi bir allâmeye ve Risâle-i Nur gibi bir Kur'an tefsirine olan ihtiyacı daha iyi takdir edersiniz. Burada bir tesbitimi belirtmek istiyorum: Asrımızın mümtaz âlim ve müfessirlerinden olan Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kur'an Dili adlı eserini mütâla'a ettim. O büyük allâmenin, bütün ilmî vukufuna ve aklî dirayetine rağmen, 21 mes'elede son sözü söyleyemediğini ve söylese dahi ancak İslâmî ilimler alanında belli bir mertebeye ulaşmış insanların ona muhatap olabileceğini gördüm. Bu mes'elelerin, ruhun mahiyeti ve isbatı, kader mes'elesi, haşrin isbatı, mi'racın cesedle mi ruhla mı gerçekleştiği mes'elesi, Allah'ın isbatı ve benzeri itikada ait mes'eleler olduğunu sadece hatırlatmakla yetiniyorum. Hâlbuki Bedîüzzaman, ölümden sonra tekrar dirilmek demek olan haşir mes'elesini, İbn-i Sina gibi bir dahinin "Haşir aklî metodlarla anlaşılabilecek bir mes'ele değildir; nasıl nakledildiyse öyle iman ederiz" demesine rağmen, 10. Söz adını verdiği eserde öylesine izah ve isbat etmiştir ki, neticede "Bu eserimi idrâk ve iz'anla iki defa mütâla'a et; eğer haşir mes'elesini iki kere iki dört eder derecesinde anlamazsan, gel iki parmağını gözüme sok" hükmünü, okuyanın vicdanı tefessüh etmemek şartıyla, bir tahdis-i nimet olarak ilan etmektedir. Eski Kelâmcıların ancak büyük âlimleri muhatap alarak müstakil kitaplarda halletmeye çalıştığı; mesela Sa'deddin Teftezânî'nin Telvîhât başlığı altında 40 küsur sayfada izah edebildiği Kader ve Cüz'î irâde mes'elesini, iki sayfa içinde ve hem de herkesin anlayabildiği şekilde izah edebilmesi, zikredilmesi gereken mühim yönlerindendir Hatta bir zamanlar Pakistan Maarif Nazırlığı yapan Ali Ekber Şah, kader mes'elesi ile alakalı bir mes'elesini, 40 sene dolaştığı İslâm âleminde halledemediği halde, Bedîüzzaman'la yaptıgı 40 dakikalık sohbet neticesinde hallettiğini, Türkiye'den ayrıldıkdan sonra ugradığı Mısır'da Cumhuriyet Gazetesinde makale hâlinde neşretmiştir. Özellikle materyalizmin tek hedef hâline getirdiği Allah'ı inkâr hareketleri karşısında, asrın idrâkine uygun tarzda tevhid yani Allah'ın varlığı ve birliği hakkındaki Kur'an âyetlerini fevkalade bir şekilde tefsir etmesi ve vicdanı tefessüh etmişlerin dışında akıl ve idrâk sahibi herkese Allah'ın varlığını isbat etmesi, yine zikredilmesi gereken misâllerdendir. Kâinatın varlığını tabiata ve sebeplere veren zihniyeti tabiat risâlesiyle altüst eden Bedîüzzaman, 30. Söz ile felsefenin dinsiz kesimini susturmuş; 22. Söz ile de gerçek tevhid inancının esaslarını bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. Geçenlerde elime geçen Allah maddesi ile alakalı bir Ansiklopedi maddesinde, Bedîüzzaman'ın fevkalade izahlarından habersiz gibi görünen bir ilim adamımızın, Allah maddesini hicrî 5. asırdaki bir mü'mini muhatap kabul ederek kaleme almış olması ve bir üniversite gencinin de, bana göstererek, "Hocam, böyle bir ansiklopedide, Allah inancı asrımızın insanı da göz önüne alınarak yazılamaz mıydı?" diye sorması, Risâle-i Nur gibi bir Kur'an tefsirinden istifade etmemekte direnen ilim adamlarımızın acı hâllerini gözlerimin önünde canlandırmıştır. Yeni neslin bîgâne kalmamasını ümit ediyorum. Siz, misâl olarak zikrettiğimiz bu üç mes'eleye, mi'râcın mahiyeti ve isbâtını, arş-ı a'zam, kab-ı kavseyn gibi İslâmî ıstılahların gerçek ve ma'kul ma'nâlarını; Kur'an'ın mu'cize olduğunun isbatını; meleklerin ve ruh âleminin isbatını ve kısaca asrımızda gündeme gelen yahut itiraz edilen iman ve İslâm hakikatlarına dair her türlü izahı da ekleyebilirsiniz. Ve bu denilenlerin isbatı için 6000 sayfayı bulan Risâle-i Nur'u mütala'a edebilirsiniz. İşte Bitlis'te Şeyh Emin Efendi ve sair âlimler ile münâzara ve imtihanlardan sonra kendisine Bedîüzzaman yani zamanının eşsiz âlimi ünvanı verilmiştir. Nitekim İstanbul âlimleri de önce Kürd Hoca dedikleri bu zâta, ilmini ve irfânını gördükten sonra Bedîüzzaman yahut Bedî'-i âlem-i İslâm demeye başlamışlardır. İşte böyle bir müceddinin hayatını incelerken ifade ettiğimiz gibi, 26 ilim dalında 90 küsur kitabı ezberlediğini biliyoruz. Ancak bu kısa bilgiyi, ilmî delil ve tahlillerle isbat etmek ve Bedîüzzaman'ın bu ilimlere ne gibi yenilikler getirdiğini ortaya koymak istedik. Bunun için de Bedîüzzaman Said Nursî'nin İlmî Şahsiyeti adı altında bir eser telifine karar verdik. Bu 26 ilimi iki ana bölüme ayırdık ve her ilme dair Bedîüzzaman'ın yeni ilâveler yaptığını ve bu ilimleri 6000 sayfalık Risâle-i Nur Külliyâtında âlet olarak kullandığını müşâhede eyledik. Eserin Birinci Cildini Ulûm-ı Âliye yani Âlet İlimleri'ne ayırmış bulunuyoruz. Ulûm-u âliye, Arapça'da “Elif” harfi ile okunur. Âlet'ten âlet ilimleri anlamına geliyor; gramer, sarf, nahiv, belâgat ve mantık gibi. Bu ilimler maksat ve amaç değil, maksat ve amaca götüren araçlar ve vesileler hükmündedir.
      Stok Kodu
      :
      9789757268871
      Boyut
      :
      160-240-
      Sayfa Sayısı
      :
      940
      Baskı
      :
      1
      Basım Tarihi
      :
      2017-11-26
      Kapak Türü
      :
      Ciltli
      Kağıt Türü
      :
      Kitap Kağıdı
      Dili
      :
      Türkçe
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat