Evrensel Değerlerin Yüce Simgesi Hz. Ali
Liste Fiyatı :
14,30
İndirimli Fiyat :
10,01
Kazancınız :
4,29
9786054454310
9209516
https://www.kitapberlin.com/evrensel-degerlerin-yuce-simgesi-hz-ali
Evrensel Değerlerin Yüce Simgesi Hz. Ali
10.01
İnsanların çoğu, Hz. Ali'nin doğumunun herhangi bir insanın doğumu gibi sıradan bir olay olduğunu zanneder. Oysa durum hiç de öyle değildir. Hz. Ali, tüm Müslümanların kıblesi olan Kâbe'nin içinde dünyaya gelmiştir. Bu, Hz. Ali'nin en büyük ayrıcalıklarından biridir. Ne ondan önce ne de ondan sonra hiç kimse onunla bu ayrıcalığı paylaşmamıştır. Çünkü o, Allah'ın evinde doğan tek kişidir. Bu mucizevî doğum, yüce Allah'ın tüm peygamberler ve diğer insanlar arasından özel olarak Hz. Ali'ye bahşettiği bir keramettir.
Eş-Şeblencî der ki: Hz. Ali Mekke'de Kâbe'nin içinde doğdu. Doğum günü hicretten 23 yıl önce, Receb ayının 13'ünde bir Cuma gününe (29 Temmuz 599) rastlar. Kendisinden önce ya da sonra hiç kimse Kâbe'nin içinde doğmamıştır.
El-Erbilî, Beşâiru'l-Mustafâ adlı kitaptan, Yezid b. Kun'ub'a dayandırılan şu olayı aktarır: Abbas b. Abdulmuttalib ve Abdul'uzzâ soyundan birkaç ki-şiyle Kâbe'nin önünde oturuyorduk. O sırada Hz. Ali'nin annesi Fâtıma bt. Esad geldi. Hz. Ali'ye dokuz aylık hamile idi. Ani-den sancısı başladı. Onun şöyle dua ettiğini duyduk: Ey Rabb'im! Sana ve gönderdiğin peygamberlere, kitaplara inanı-yorum. Kâbe'yi onaran dedem Hz. İbrahim el-Halîl'in dinine bağlıyım. Allah'ım! Bu kutsal evi onaranın ve karnımdaki yav-runun hürmetine, yapacağım doğumu kolaylaştır. Duanın bit-mesiyle birlikte Kâbe'nin duvarı yarıldı. Fâtıma bt. Esad içeri girerek gözlerimizden kayboldu ve duvar kapandı. Kâbe'nin kapısını açmaya ne kadar çalıştıysak da başaramadık. Anladık ki bu, Allah'ın bir emridir. Bu olaydan dört gün sonra Fâtıma bt. Esad, elinde Müminlerin Emîri Hz. Ali b. Ebî Tâlib ile bir-likte dışarı çıktı. Çok sevinçliydi ve şöyle diyordu:
Benden önce yaşayan bütün kadınlara üstün kılındım. Asiye bt. Muzâhim, Allah'ın istemediği bir yerde gizlice Allah'a iba-det etti. Meryem bt. İmran, kuru hurma ağacını sallayınca üze-rine taze hurmalar düştü ve onları yedi. Ben ise Allah'ın kutsal evine girdim, cennetin sebze ve meyvesinden yedim. Çıkacağım sırada yukarıdan şu sesi işittim: Ey Fâtıma! Ona Ali ismini ver. Çünkü o yücedir. Yücelerin yücesi olan Allah diyor ki: 'Onun ismini kendi ismimden türettim. Onu ben eğittim. Onu bilgimin derinliğine tanık ettim. O, evimdeki putları kıracaktır. Evimin üstünde ezan okuyacaktır. Beni tenzih ve tespih edecektir. Ne mutlu onu sevene ve ona uyana! Ne yazık ona düşman olana ve isyan edene!'
Ali doğduğunda Resûlullâh otuz yaşındaydı. Ali'yi çok sevdi. Ali'nin beşiği hep yatağının yanında olsun isterdi. Ali'nin eği-timini kendisi üstlendi. Onu kendi elleriyle yıkar, ona sütü ken-di içirirdi. Ali'nin beşiğini kendisi sallar, onunla oynar, onu göğsünde ve boynunda taşırdı. Her zaman şöyle derdi: Bu benim kardeşim, dostum, yardımcım, koruyucum, damadım, va-sim ve halifemdir.' Hz. Muhammed onu hep taşır, onunla Mek-ke'nin vadilerini, dağlarını ve patikalarını dolaşırdı.10
Şihâbuddîn el-Elûsî, Sünnî âlim Abdulbâkî el-Umarî'nin Hz. Ali'yi övdüğü el-Ayniyye kasidesinin şerhinde şöyle der: 'İmâm'ın Kâbe'nin içinde doğduğunu bütün dünya kabul eder. Gerek Şiî gerekse Sünnî kaynaklar bu olaya değinmişlerdir. Denir ki: Hz. Ali, Kâbe'nin üstündeki putları kırmakla, içinde doğduğu Kâbe'ye gönül borcunu ödemek istemiştir.
Hz. Ali'nin Nurânî Kimliği
Hz. Âli'nin gerçek kaynağına gelince, o, Yaradan'ın nurun-dandır. Hz. Muhammed der ki: Yüce Allah ilk olarak benim nurumu yarattı. Ali'nin nurunu ise benim nurumdan yarat-tı. Ali ile birlikte nur içerisinde varlığımızı sürdürdük ve 80 bin yılda azamet hicâbına vardık. Melekler de ikimizin nu-rundan yaratıldı. Biz, Allah'ın emri ve kelimesiyiz. Bütün yaratılanlar bizim hürmetimize yaratıldı.
Bilindiği gibi Hz. Muhammed doğmadan önce bazı rahipler onun doğacağını müjdelemiştir. Benzer şekilde, Hz. Ali'nin doğacağını da bazı rahipler müjdelemiştir. Cabir b. Abdullah der ki: Allah'ın Resulü'ne Ali b. Ebî Tâlib'in nasıl doğduğunu sor-dum. Bana şu cevabı verdi: Bana bu soruyu sormakla, dünyaya gelenlerin en hayırlısını ve Hz. İsa'ya en çok benzeyenini sor-muş oldun. Yüce Allah, Ali'yi benim nurumdan yarattı, beni de kendi nurundan. Her ikimizin nuru aynı nurdandır. Yüce Allah daha sonra ikimizin nurunu Hz. Âdem'in soyundan temiz belle-re ve temiz karınlara aktardı. Ben nereye aktarıldıysam Ali de hep benimleydi. Sonunda ben en temiz karına, Âmine'nin kar-nına yerleştim. Ali de en temiz karına, Fâtıma bt. Esad'ın karnı-na yerleşti. Zamanımızda adı Mubrim b. Du'ayb b. Şakbân olan bir zahit vardı. Allah'a 270 yıl ibadet etmiş, O'ndan hiçbir şey dilememişti. Ebû Tâlib'i görünce ayağa kalktı, onu başından öptü ve yanına oturttu. Ona kim olduğunu sordu. Onun Ku-reyş'ten olduğunu öğrenince ona hangi koldan olduğunu sordu. Ondan 'Hâşimoğulları' cevabını alınca birden ayağa kalktı, Ebû Tâlib'i tekrar başından öperek ona şöyle dedi: 'Yücelerin yücesi Allah bana bir ilham verdi. Ebû Tâlib sordu: 'Nasıl bir ilham' Mubrim dedi ki: -Senin sulbünden doğacak bir çocuk! O, yüce Allah'ın dostudur. Ali'nin doğduğu gece yeryüzü aydınlandı. Ebû Tâlib insanlara şöyle seslendi: 'Ey insanlar!
Kâbe'de Allah'ın dostu dünyaya geldi.
Bu durum karşısında şaşırıyorsak, bu, müminlerin aramakla yükümlü olduğu gerçeğin farkında olmadığımızı gösterir. Bu gerçeği fark ettiğimizde, Peygamber'imizin Hz. Ali için söyle-diği şu sözleri daha iyi anlayacağız: Onu sevmek beni sevmek-tir, ona düşmanlık bana düşmanlıktır. Ona eziyet bana eziyettir, ona karşı savaş bana karşı savaştır, onunla barış benimle barış-tır, ona itaat bana itaattir. Bu sayede, Hz. Ali'yi diğerleriyle kıyaslamanın ne kadar büyük bir hata ve kör bir cehalet olduğu-nu göreceğiz. Çünkü Hz. Ali, Allah'ın nurlarından bir nurdur. Onu başkalarıyla kıyaslayan, Allah'ın yücelttiğini alçaltmış ve alçalttığını yüceltmiş olur.
Hz. Muhammed ve Hz. Ali aynı nurdandır.
Eş-Şeblencî der ki: Hz. Ali Mekke'de Kâbe'nin içinde doğdu. Doğum günü hicretten 23 yıl önce, Receb ayının 13'ünde bir Cuma gününe (29 Temmuz 599) rastlar. Kendisinden önce ya da sonra hiç kimse Kâbe'nin içinde doğmamıştır.
El-Erbilî, Beşâiru'l-Mustafâ adlı kitaptan, Yezid b. Kun'ub'a dayandırılan şu olayı aktarır: Abbas b. Abdulmuttalib ve Abdul'uzzâ soyundan birkaç ki-şiyle Kâbe'nin önünde oturuyorduk. O sırada Hz. Ali'nin annesi Fâtıma bt. Esad geldi. Hz. Ali'ye dokuz aylık hamile idi. Ani-den sancısı başladı. Onun şöyle dua ettiğini duyduk: Ey Rabb'im! Sana ve gönderdiğin peygamberlere, kitaplara inanı-yorum. Kâbe'yi onaran dedem Hz. İbrahim el-Halîl'in dinine bağlıyım. Allah'ım! Bu kutsal evi onaranın ve karnımdaki yav-runun hürmetine, yapacağım doğumu kolaylaştır. Duanın bit-mesiyle birlikte Kâbe'nin duvarı yarıldı. Fâtıma bt. Esad içeri girerek gözlerimizden kayboldu ve duvar kapandı. Kâbe'nin kapısını açmaya ne kadar çalıştıysak da başaramadık. Anladık ki bu, Allah'ın bir emridir. Bu olaydan dört gün sonra Fâtıma bt. Esad, elinde Müminlerin Emîri Hz. Ali b. Ebî Tâlib ile bir-likte dışarı çıktı. Çok sevinçliydi ve şöyle diyordu:
Benden önce yaşayan bütün kadınlara üstün kılındım. Asiye bt. Muzâhim, Allah'ın istemediği bir yerde gizlice Allah'a iba-det etti. Meryem bt. İmran, kuru hurma ağacını sallayınca üze-rine taze hurmalar düştü ve onları yedi. Ben ise Allah'ın kutsal evine girdim, cennetin sebze ve meyvesinden yedim. Çıkacağım sırada yukarıdan şu sesi işittim: Ey Fâtıma! Ona Ali ismini ver. Çünkü o yücedir. Yücelerin yücesi olan Allah diyor ki: 'Onun ismini kendi ismimden türettim. Onu ben eğittim. Onu bilgimin derinliğine tanık ettim. O, evimdeki putları kıracaktır. Evimin üstünde ezan okuyacaktır. Beni tenzih ve tespih edecektir. Ne mutlu onu sevene ve ona uyana! Ne yazık ona düşman olana ve isyan edene!'
Ali doğduğunda Resûlullâh otuz yaşındaydı. Ali'yi çok sevdi. Ali'nin beşiği hep yatağının yanında olsun isterdi. Ali'nin eği-timini kendisi üstlendi. Onu kendi elleriyle yıkar, ona sütü ken-di içirirdi. Ali'nin beşiğini kendisi sallar, onunla oynar, onu göğsünde ve boynunda taşırdı. Her zaman şöyle derdi: Bu benim kardeşim, dostum, yardımcım, koruyucum, damadım, va-sim ve halifemdir.' Hz. Muhammed onu hep taşır, onunla Mek-ke'nin vadilerini, dağlarını ve patikalarını dolaşırdı.10
Şihâbuddîn el-Elûsî, Sünnî âlim Abdulbâkî el-Umarî'nin Hz. Ali'yi övdüğü el-Ayniyye kasidesinin şerhinde şöyle der: 'İmâm'ın Kâbe'nin içinde doğduğunu bütün dünya kabul eder. Gerek Şiî gerekse Sünnî kaynaklar bu olaya değinmişlerdir. Denir ki: Hz. Ali, Kâbe'nin üstündeki putları kırmakla, içinde doğduğu Kâbe'ye gönül borcunu ödemek istemiştir.
Hz. Ali'nin Nurânî Kimliği
Hz. Âli'nin gerçek kaynağına gelince, o, Yaradan'ın nurun-dandır. Hz. Muhammed der ki: Yüce Allah ilk olarak benim nurumu yarattı. Ali'nin nurunu ise benim nurumdan yarat-tı. Ali ile birlikte nur içerisinde varlığımızı sürdürdük ve 80 bin yılda azamet hicâbına vardık. Melekler de ikimizin nu-rundan yaratıldı. Biz, Allah'ın emri ve kelimesiyiz. Bütün yaratılanlar bizim hürmetimize yaratıldı.
Bilindiği gibi Hz. Muhammed doğmadan önce bazı rahipler onun doğacağını müjdelemiştir. Benzer şekilde, Hz. Ali'nin doğacağını da bazı rahipler müjdelemiştir. Cabir b. Abdullah der ki: Allah'ın Resulü'ne Ali b. Ebî Tâlib'in nasıl doğduğunu sor-dum. Bana şu cevabı verdi: Bana bu soruyu sormakla, dünyaya gelenlerin en hayırlısını ve Hz. İsa'ya en çok benzeyenini sor-muş oldun. Yüce Allah, Ali'yi benim nurumdan yarattı, beni de kendi nurundan. Her ikimizin nuru aynı nurdandır. Yüce Allah daha sonra ikimizin nurunu Hz. Âdem'in soyundan temiz belle-re ve temiz karınlara aktardı. Ben nereye aktarıldıysam Ali de hep benimleydi. Sonunda ben en temiz karına, Âmine'nin kar-nına yerleştim. Ali de en temiz karına, Fâtıma bt. Esad'ın karnı-na yerleşti. Zamanımızda adı Mubrim b. Du'ayb b. Şakbân olan bir zahit vardı. Allah'a 270 yıl ibadet etmiş, O'ndan hiçbir şey dilememişti. Ebû Tâlib'i görünce ayağa kalktı, onu başından öptü ve yanına oturttu. Ona kim olduğunu sordu. Onun Ku-reyş'ten olduğunu öğrenince ona hangi koldan olduğunu sordu. Ondan 'Hâşimoğulları' cevabını alınca birden ayağa kalktı, Ebû Tâlib'i tekrar başından öperek ona şöyle dedi: 'Yücelerin yücesi Allah bana bir ilham verdi. Ebû Tâlib sordu: 'Nasıl bir ilham' Mubrim dedi ki: -Senin sulbünden doğacak bir çocuk! O, yüce Allah'ın dostudur. Ali'nin doğduğu gece yeryüzü aydınlandı. Ebû Tâlib insanlara şöyle seslendi: 'Ey insanlar!
Kâbe'de Allah'ın dostu dünyaya geldi.
Bu durum karşısında şaşırıyorsak, bu, müminlerin aramakla yükümlü olduğu gerçeğin farkında olmadığımızı gösterir. Bu gerçeği fark ettiğimizde, Peygamber'imizin Hz. Ali için söyle-diği şu sözleri daha iyi anlayacağız: Onu sevmek beni sevmek-tir, ona düşmanlık bana düşmanlıktır. Ona eziyet bana eziyettir, ona karşı savaş bana karşı savaştır, onunla barış benimle barış-tır, ona itaat bana itaattir. Bu sayede, Hz. Ali'yi diğerleriyle kıyaslamanın ne kadar büyük bir hata ve kör bir cehalet olduğu-nu göreceğiz. Çünkü Hz. Ali, Allah'ın nurlarından bir nurdur. Onu başkalarıyla kıyaslayan, Allah'ın yücelttiğini alçaltmış ve alçalttığını yüceltmiş olur.
Hz. Muhammed ve Hz. Ali aynı nurdandır.
- Açıklama
- İnsanların çoğu, Hz. Ali'nin doğumunun herhangi bir insanın doğumu gibi sıradan bir olay olduğunu zanneder. Oysa durum hiç de öyle değildir. Hz. Ali, tüm Müslümanların kıblesi olan Kâbe'nin içinde dünyaya gelmiştir. Bu, Hz. Ali'nin en büyük ayrıcalıklarından biridir. Ne ondan önce ne de ondan sonra hiç kimse onunla bu ayrıcalığı paylaşmamıştır. Çünkü o, Allah'ın evinde doğan tek kişidir. Bu mucizevî doğum, yüce Allah'ın tüm peygamberler ve diğer insanlar arasından özel olarak Hz. Ali'ye bahşettiği bir keramettir.
Eş-Şeblencî der ki: Hz. Ali Mekke'de Kâbe'nin içinde doğdu. Doğum günü hicretten 23 yıl önce, Receb ayının 13'ünde bir Cuma gününe (29 Temmuz 599) rastlar. Kendisinden önce ya da sonra hiç kimse Kâbe'nin içinde doğmamıştır.
El-Erbilî, Beşâiru'l-Mustafâ adlı kitaptan, Yezid b. Kun'ub'a dayandırılan şu olayı aktarır: Abbas b. Abdulmuttalib ve Abdul'uzzâ soyundan birkaç ki-şiyle Kâbe'nin önünde oturuyorduk. O sırada Hz. Ali'nin annesi Fâtıma bt. Esad geldi. Hz. Ali'ye dokuz aylık hamile idi. Ani-den sancısı başladı. Onun şöyle dua ettiğini duyduk: Ey Rabb'im! Sana ve gönderdiğin peygamberlere, kitaplara inanı-yorum. Kâbe'yi onaran dedem Hz. İbrahim el-Halîl'in dinine bağlıyım. Allah'ım! Bu kutsal evi onaranın ve karnımdaki yav-runun hürmetine, yapacağım doğumu kolaylaştır. Duanın bit-mesiyle birlikte Kâbe'nin duvarı yarıldı. Fâtıma bt. Esad içeri girerek gözlerimizden kayboldu ve duvar kapandı. Kâbe'nin kapısını açmaya ne kadar çalıştıysak da başaramadık. Anladık ki bu, Allah'ın bir emridir. Bu olaydan dört gün sonra Fâtıma bt. Esad, elinde Müminlerin Emîri Hz. Ali b. Ebî Tâlib ile bir-likte dışarı çıktı. Çok sevinçliydi ve şöyle diyordu:
Benden önce yaşayan bütün kadınlara üstün kılındım. Asiye bt. Muzâhim, Allah'ın istemediği bir yerde gizlice Allah'a iba-det etti. Meryem bt. İmran, kuru hurma ağacını sallayınca üze-rine taze hurmalar düştü ve onları yedi. Ben ise Allah'ın kutsal evine girdim, cennetin sebze ve meyvesinden yedim. Çıkacağım sırada yukarıdan şu sesi işittim: Ey Fâtıma! Ona Ali ismini ver. Çünkü o yücedir. Yücelerin yücesi olan Allah diyor ki: 'Onun ismini kendi ismimden türettim. Onu ben eğittim. Onu bilgimin derinliğine tanık ettim. O, evimdeki putları kıracaktır. Evimin üstünde ezan okuyacaktır. Beni tenzih ve tespih edecektir. Ne mutlu onu sevene ve ona uyana! Ne yazık ona düşman olana ve isyan edene!'
Ali doğduğunda Resûlullâh otuz yaşındaydı. Ali'yi çok sevdi. Ali'nin beşiği hep yatağının yanında olsun isterdi. Ali'nin eği-timini kendisi üstlendi. Onu kendi elleriyle yıkar, ona sütü ken-di içirirdi. Ali'nin beşiğini kendisi sallar, onunla oynar, onu göğsünde ve boynunda taşırdı. Her zaman şöyle derdi: Bu benim kardeşim, dostum, yardımcım, koruyucum, damadım, va-sim ve halifemdir.' Hz. Muhammed onu hep taşır, onunla Mek-ke'nin vadilerini, dağlarını ve patikalarını dolaşırdı.10
Şihâbuddîn el-Elûsî, Sünnî âlim Abdulbâkî el-Umarî'nin Hz. Ali'yi övdüğü el-Ayniyye kasidesinin şerhinde şöyle der: 'İmâm'ın Kâbe'nin içinde doğduğunu bütün dünya kabul eder. Gerek Şiî gerekse Sünnî kaynaklar bu olaya değinmişlerdir. Denir ki: Hz. Ali, Kâbe'nin üstündeki putları kırmakla, içinde doğduğu Kâbe'ye gönül borcunu ödemek istemiştir.
Hz. Ali'nin Nurânî Kimliği
Hz. Âli'nin gerçek kaynağına gelince, o, Yaradan'ın nurun-dandır. Hz. Muhammed der ki: Yüce Allah ilk olarak benim nurumu yarattı. Ali'nin nurunu ise benim nurumdan yarat-tı. Ali ile birlikte nur içerisinde varlığımızı sürdürdük ve 80 bin yılda azamet hicâbına vardık. Melekler de ikimizin nu-rundan yaratıldı. Biz, Allah'ın emri ve kelimesiyiz. Bütün yaratılanlar bizim hürmetimize yaratıldı.
Bilindiği gibi Hz. Muhammed doğmadan önce bazı rahipler onun doğacağını müjdelemiştir. Benzer şekilde, Hz. Ali'nin doğacağını da bazı rahipler müjdelemiştir. Cabir b. Abdullah der ki: Allah'ın Resulü'ne Ali b. Ebî Tâlib'in nasıl doğduğunu sor-dum. Bana şu cevabı verdi: Bana bu soruyu sormakla, dünyaya gelenlerin en hayırlısını ve Hz. İsa'ya en çok benzeyenini sor-muş oldun. Yüce Allah, Ali'yi benim nurumdan yarattı, beni de kendi nurundan. Her ikimizin nuru aynı nurdandır. Yüce Allah daha sonra ikimizin nurunu Hz. Âdem'in soyundan temiz belle-re ve temiz karınlara aktardı. Ben nereye aktarıldıysam Ali de hep benimleydi. Sonunda ben en temiz karına, Âmine'nin kar-nına yerleştim. Ali de en temiz karına, Fâtıma bt. Esad'ın karnı-na yerleşti. Zamanımızda adı Mubrim b. Du'ayb b. Şakbân olan bir zahit vardı. Allah'a 270 yıl ibadet etmiş, O'ndan hiçbir şey dilememişti. Ebû Tâlib'i görünce ayağa kalktı, onu başından öptü ve yanına oturttu. Ona kim olduğunu sordu. Onun Ku-reyş'ten olduğunu öğrenince ona hangi koldan olduğunu sordu. Ondan 'Hâşimoğulları' cevabını alınca birden ayağa kalktı, Ebû Tâlib'i tekrar başından öperek ona şöyle dedi: 'Yücelerin yücesi Allah bana bir ilham verdi. Ebû Tâlib sordu: 'Nasıl bir ilham' Mubrim dedi ki: -Senin sulbünden doğacak bir çocuk! O, yüce Allah'ın dostudur. Ali'nin doğduğu gece yeryüzü aydınlandı. Ebû Tâlib insanlara şöyle seslendi: 'Ey insanlar!
Kâbe'de Allah'ın dostu dünyaya geldi.
Bu durum karşısında şaşırıyorsak, bu, müminlerin aramakla yükümlü olduğu gerçeğin farkında olmadığımızı gösterir. Bu gerçeği fark ettiğimizde, Peygamber'imizin Hz. Ali için söyle-diği şu sözleri daha iyi anlayacağız: Onu sevmek beni sevmek-tir, ona düşmanlık bana düşmanlıktır. Ona eziyet bana eziyettir, ona karşı savaş bana karşı savaştır, onunla barış benimle barış-tır, ona itaat bana itaattir. Bu sayede, Hz. Ali'yi diğerleriyle kıyaslamanın ne kadar büyük bir hata ve kör bir cehalet olduğu-nu göreceğiz. Çünkü Hz. Ali, Allah'ın nurlarından bir nurdur. Onu başkalarıyla kıyaslayan, Allah'ın yücelttiğini alçaltmış ve alçalttığını yüceltmiş olur.
Hz. Muhammed ve Hz. Ali aynı nurdandır.Stok Kodu:9786054454310Boyut:140-210Sayfa Sayısı:285Basım Yeri:AdanaBaskı:2Basım Tarihi:2015-04Kapak Türü:KartonKağıt Türü:2.HamurDili:Türkçe
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.