- Anasayfa
- >
- Kitap
- >
- Edebiyat
- >
- Şiir (Yerli)
Kalfa; Toplu Şiirler 1965-2005
Liste Fiyatı :
17,40
İndirimli Fiyat :
12,18
Kazancınız :
5,22
9789750800115
374664
https://www.kitapberlin.com/kalfa-toplu-siirler-1965-2005
Kalfa; Toplu Şiirler 1965-2005
12.18
Altmışlı yılların başından bu yana kırk küsur yıllık şiir yolculuğunda, hemen her yere hemen her insana uğramış, geceyle yorulmuş günle doğrulmuş şiirler... Her mevsimden her coğrafyadan beslenmiş Berfenin şiiri.
Kısaca tarif edersek: Dünyalı, kronik...
şimdiye dek yayımlanan tüm şiirlerini
biraraya getirirken adını Kalfa koydu...
Hep ironik.
Tadımlık
BİR GECE KONUŞMASINDAN
Şiirim hüznümün içinde yaşar
Bilmem sesi tutar mı seni
Çünkü bir gemi bir bilinmeyendir
Direklerini uzatmış göğe
Bulutları toplar
Yanmış ışıkları karanlıktan
Güneş evine çekildikçe
Geçici ve kırmızı evine
Yüzüm gülmüyor sararmaktan
Hüznümün içinde soluklanır şiirim
Oldukça yorgun bir yanı eksik
Bilmem sesi tutar mı seni
Saplanmış bir kumsala ki
Yakmış denizini çoktaan
Şiirimin içinden geçer hüznüm
Ayakları yok elleri var uzunca elleri
Sanımca titrek biraz öne büyümüş
Bilmem sesi tutar mı seni
Soyut, Kasım 1965
GÜNE DORU
Ay alkol kokulu yatağıma giriyordu
Kıskanç bir kelebekti yüzü kaçtı elimden
Yaşlı bir memur olan güneş geldi
Gece bir kertenkele oldu kaçtı elimden
Şehri bekleyen bulut beni bekleyen gelin
Kuşan yumuşak beline geceyi günü unut
Yarın yine gel otur derin sedirine
Islatsın dağ başını beyaz göz yaşın
Ben gidiyorum yıldızları unutma
Otobüsler geçiyor şehir bağırıyor
Sar sen onu geniş işlemeli duvağınla
Şimdi bana güneşin harmanında rastlanır
Soyut, Aralık 1965
DUYGUSAL BİR GÜZ AKIMI
Şehri iplerinden çözen ağır kanatlı hayvanlar
Fayton sürücüleri
Çatanası bir dalgaya kıstırılmış geceden
Şehre iniyor
Uykusuz saatlerin soğuk sesinden
Uzansa elim
Şehrin buğulu giysisi
Uzun ve derin sarhoşluk
Bir falcı kadından edinilmiş gözlerimi sektiren
Çığlıklarıyla gövdeme sarılan o büyülü yollar
Sarhoşluk
Kim hatırlar şimdi uğursuz iskelede dolaştığımı
Çivit renkli ikindileri
Rıhtımda soluksuz koştuğumu
Bir kalkar bir konardı
Tunanın Macar gemileri
Üstüme vurulan kilitler
Kara gökler örerdi bana
Kim hatırlar bunları şimdi
Çünkü yaşadığım değil
Sızlandığım bir gün
Boğazımda düğümlenen ıssızlık
Büyüyen ıssızlık
Ama yine de duygusal bir güz akımıdır
Şehirle aramdaki
Şiir Sanatı, Aralık 1965
EKSİK
İşte orda camda
Yüzünde hüznün resmi
Tüyleri yok sıkıntıdan
Uzak uzaklara benim gibi
Orda işte telin üstünde
Gözleri buğday bir serçe
Ürküyor sesten seslerden
Yüzünde hüznün resmi
Şiir Sanatı, Aralık 1965
YANGINLAR ÖLÜLERE BENZER
O bitmeyen yangınların tutturduğu ses
Döne döne çıkıyor kayalardan
Bir ölünün çığlığı gibi deşiyor
Yastığının altından lavantalar çıkan
Beyaz güneşiyle sevişen
Uzun esmer ve dar ölünün
Dikenli çığlığı gibi
Yorgun yüzleri geniş elleri
Bilmeli ki yangınlar ölülere benzer
Sincaplar kaçışır orman yangınlarında
Dolar alevlerin gölgesiyle sular
Toprak olur gerili gözlere dönen evler
Şiir Sanatı, Ocak 1966
UZAKTA
Uzaktayım bir başıma sakallı
Gözyaşımın sana uzayan kıyısında
Önümde beyaz insan dizileri sürüngenler
İçiyorum akşamı akşam bitmeden
Tabiatın gömleğime değen boz ağıtında
Yalnız bir söğüdün altında yalnız
Nicedir köpüksüz suları dinliyorum
Evlerin dağlara bakan sessiz yanlarını
Ve sık yeşilini üstüme geren koruyu
Ötede gece hışırdıyor otele dönüyorum
Sanki küçük bir adada toplanıyor günlerim
Gürültüler yükseliyor geçip ağaçlarından
Şehrin çok ağızlı küstah mahmuzu
Ayırır beni senden ayırır senden
Senden ah güz tavırlı kumral sevgilim
Soyut, Ocak 1966
RAHİBE
Gün küçülmüş bir güneşle döner
Benim yeni sevgim de döner
Kısık sesli rahibeler gibi
Uçuk rengiyle dolaşır
İçime eski perdeler iner
O zaman bavulumu alır giderim
Bu şehirde geçen hayatımı doldururum içine
Terliklerimi tahta masamı bütün sevdiklerimi
Bir de o uzun yasımı koyarım
Hiçbirini incitmeden kararlı ellerimle
Sokaklarda koşanlara bakarım
Yağmura çocuklara ihtiyarlara
Bir ölüyü bir güvercine değişenlere
Sallantılı gözlerimle bakarım
Bavulumu alır giderim bir ara
Yüzün beni görmekten gerilmez
Gün ışığı görmeyen bir avlu değildir
Çünkü yüzündür seni gizleyen
İki üzgün gözle bezenmiş
Durmadan bir aşkı seyirir
Ama istersen kırlara çıkabiliriz seninle
Patika esirgemez kendini bizden genişler
Geçer çimenlerin dilindeki pelteklik
Tabiatın gür sesli yalvacı susar
Başlar pırnallarda bir dayanıksız panik
Sen basma bir yeldirme giyersin
Ben partal postallarımı
Polkalar çalan postallarımı
Çatlamış yere bakan postallarımı
Yağmurça gibi koşarsın sen
Özürsüz ince ayaklarınla
Bulutlar yelelerini önümüze serer
Ağladığın yıllar geride kalır
Gizlenir yalgınlar yaftaları yırtılır
Karşımıza ne çıkarsa üleştiririm
Bir rahibe sessizliğiyle girenleri uykuma
Seninle girenleri sensiz girenleri
Beni örten alıkoyan hayatımı
Kanımı sıcak tutacak ölümümü
Ne çıkarsa unutmam üleştiririm
Çünkü sen görünmeyen bir yağmurça gibi koşarsın
Ben biraz sonra ölecek bir yatalak gibi
Yaşlı nalbantlardan kalmış yüreğimle
Sesimin ucunda öbeklenmiş hüznümle
Çıkarır veririm sana acılarımı mirasımı
Çünkü şehrin gürültülü ağzını
Akşamla esneyen ağzını bilirim
Bulanık bir sabahı sayıklar o
Göğün titiz bir hareketle göğerttiği
Alıngan yavukluların bulunduğu
Sıkıntı veren dar bir evdir
Bu dar evi çok iyi bilirim
Bildiğim için bavulumu alır giderim
Yüzünü alır giderim
Beni korkutan şimşeklerin aydınlattığı
Sesini bile alır giderim
Soyut, Mart 1966
KUŞ AACI
Kovmayın beni odalar kovmayın
Beni yoksul bir çocuk sayın
Çünkü sizsiniz hüznümün otağı
Gecenin yankısıdır bu saatler
Gün bitiyor bir sokağın ucunda
Gelmiş acım yarasalar uçmuş
Eksilmiş her şey uzun bir yolda
Bükük ince boyunları durur bulutların
Beyaz bir mermer genişler genişler
Giden güneşle sevişir kuş ağacı
Dudakları yapraktı şimdi dal gövde olmuş
Susar göğün kucağında emekler
Dalgın yapraklarıyla kendini unutmuş
Bense her zaman eriyen mumyayım
Kovmayın beni odalar kovmayın
Ki canlanayım sevincimi görmüş sesinden
O ayak basılmamış parklar örerdi bana
Yeni bir yeryüzüne çıkardım çiçeklerinden
Soyut, Nisan 1966
- Açıklama
- Altmışlı yılların başından bu yana kırk küsur yıllık şiir yolculuğunda, hemen her yere hemen her insana uğramış, geceyle yorulmuş günle doğrulmuş şiirler... Her mevsimden her coğrafyadan beslenmiş Berfenin şiiri. Kısaca tarif edersek: Dünyalı, kronik... şimdiye dek yayımlanan tüm şiirlerini biraraya getirirken adını Kalfa koydu... Hep ironik. Tadımlık BİR GECE KONUŞMASINDAN Şiirim hüznümün içinde yaşar Bilmem sesi tutar mı seni Çünkü bir gemi bir bilinmeyendir Direklerini uzatmış göğe Bulutları toplar Yanmış ışıkları karanlıktan Güneş evine çekildikçe Geçici ve kırmızı evine Yüzüm gülmüyor sararmaktan Hüznümün içinde soluklanır şiirim Oldukça yorgun bir yanı eksik Bilmem sesi tutar mı seni Saplanmış bir kumsala ki Yakmış denizini çoktaan Şiirimin içinden geçer hüznüm Ayakları yok elleri var uzunca elleri Sanımca titrek biraz öne büyümüş Bilmem sesi tutar mı seni Soyut, Kasım 1965 GÜNE DORU Ay alkol kokulu yatağıma giriyordu Kıskanç bir kelebekti yüzü kaçtı elimden Yaşlı bir memur olan güneş geldi Gece bir kertenkele oldu kaçtı elimden Şehri bekleyen bulut beni bekleyen gelin Kuşan yumuşak beline geceyi günü unut Yarın yine gel otur derin sedirine Islatsın dağ başını beyaz göz yaşın Ben gidiyorum yıldızları unutma Otobüsler geçiyor şehir bağırıyor Sar sen onu geniş işlemeli duvağınla Şimdi bana güneşin harmanında rastlanır Soyut, Aralık 1965 DUYGUSAL BİR GÜZ AKIMI Şehri iplerinden çözen ağır kanatlı hayvanlar Fayton sürücüleri Çatanası bir dalgaya kıstırılmış geceden Şehre iniyor Uykusuz saatlerin soğuk sesinden Uzansa elim Şehrin buğulu giysisi Uzun ve derin sarhoşluk Bir falcı kadından edinilmiş gözlerimi sektiren Çığlıklarıyla gövdeme sarılan o büyülü yollar Sarhoşluk Kim hatırlar şimdi uğursuz iskelede dolaştığımı Çivit renkli ikindileri Rıhtımda soluksuz koştuğumu Bir kalkar bir konardı Tunanın Macar gemileri Üstüme vurulan kilitler Kara gökler örerdi bana Kim hatırlar bunları şimdi Çünkü yaşadığım değil Sızlandığım bir gün Boğazımda düğümlenen ıssızlık Büyüyen ıssızlık Ama yine de duygusal bir güz akımıdır Şehirle aramdaki Şiir Sanatı, Aralık 1965 EKSİK İşte orda camda Yüzünde hüznün resmi Tüyleri yok sıkıntıdan Uzak uzaklara benim gibi Orda işte telin üstünde Gözleri buğday bir serçe Ürküyor sesten seslerden Yüzünde hüznün resmi Şiir Sanatı, Aralık 1965 YANGINLAR ÖLÜLERE BENZER O bitmeyen yangınların tutturduğu ses Döne döne çıkıyor kayalardan Bir ölünün çığlığı gibi deşiyor Yastığının altından lavantalar çıkan Beyaz güneşiyle sevişen Uzun esmer ve dar ölünün Dikenli çığlığı gibi Yorgun yüzleri geniş elleri Bilmeli ki yangınlar ölülere benzer Sincaplar kaçışır orman yangınlarında Dolar alevlerin gölgesiyle sular Toprak olur gerili gözlere dönen evler Şiir Sanatı, Ocak 1966 UZAKTA Uzaktayım bir başıma sakallı Gözyaşımın sana uzayan kıyısında Önümde beyaz insan dizileri sürüngenler İçiyorum akşamı akşam bitmeden Tabiatın gömleğime değen boz ağıtında Yalnız bir söğüdün altında yalnız Nicedir köpüksüz suları dinliyorum Evlerin dağlara bakan sessiz yanlarını Ve sık yeşilini üstüme geren koruyu Ötede gece hışırdıyor otele dönüyorum Sanki küçük bir adada toplanıyor günlerim Gürültüler yükseliyor geçip ağaçlarından Şehrin çok ağızlı küstah mahmuzu Ayırır beni senden ayırır senden Senden ah güz tavırlı kumral sevgilim Soyut, Ocak 1966 RAHİBE Gün küçülmüş bir güneşle döner Benim yeni sevgim de döner Kısık sesli rahibeler gibi Uçuk rengiyle dolaşır İçime eski perdeler iner O zaman bavulumu alır giderim Bu şehirde geçen hayatımı doldururum içine Terliklerimi tahta masamı bütün sevdiklerimi Bir de o uzun yasımı koyarım Hiçbirini incitmeden kararlı ellerimle Sokaklarda koşanlara bakarım Yağmura çocuklara ihtiyarlara Bir ölüyü bir güvercine değişenlere Sallantılı gözlerimle bakarım Bavulumu alır giderim bir ara Yüzün beni görmekten gerilmez Gün ışığı görmeyen bir avlu değildir Çünkü yüzündür seni gizleyen İki üzgün gözle bezenmiş Durmadan bir aşkı seyirir Ama istersen kırlara çıkabiliriz seninle Patika esirgemez kendini bizden genişler Geçer çimenlerin dilindeki pelteklik Tabiatın gür sesli yalvacı susar Başlar pırnallarda bir dayanıksız panik Sen basma bir yeldirme giyersin Ben partal postallarımı Polkalar çalan postallarımı Çatlamış yere bakan postallarımı Yağmurça gibi koşarsın sen Özürsüz ince ayaklarınla Bulutlar yelelerini önümüze serer Ağladığın yıllar geride kalır Gizlenir yalgınlar yaftaları yırtılır Karşımıza ne çıkarsa üleştiririm Bir rahibe sessizliğiyle girenleri uykuma Seninle girenleri sensiz girenleri Beni örten alıkoyan hayatımı Kanımı sıcak tutacak ölümümü Ne çıkarsa unutmam üleştiririm Çünkü sen görünmeyen bir yağmurça gibi koşarsın Ben biraz sonra ölecek bir yatalak gibi Yaşlı nalbantlardan kalmış yüreğimle Sesimin ucunda öbeklenmiş hüznümle Çıkarır veririm sana acılarımı mirasımı Çünkü şehrin gürültülü ağzını Akşamla esneyen ağzını bilirim Bulanık bir sabahı sayıklar o Göğün titiz bir hareketle göğerttiği Alıngan yavukluların bulunduğu Sıkıntı veren dar bir evdir Bu dar evi çok iyi bilirim Bildiğim için bavulumu alır giderim Yüzünü alır giderim Beni korkutan şimşeklerin aydınlattığı Sesini bile alır giderim Soyut, Mart 1966 KUŞ AACI Kovmayın beni odalar kovmayın Beni yoksul bir çocuk sayın Çünkü sizsiniz hüznümün otağı Gecenin yankısıdır bu saatler Gün bitiyor bir sokağın ucunda Gelmiş acım yarasalar uçmuş Eksilmiş her şey uzun bir yolda Bükük ince boyunları durur bulutların Beyaz bir mermer genişler genişler Giden güneşle sevişir kuş ağacı Dudakları yapraktı şimdi dal gövde olmuş Susar göğün kucağında emekler Dalgın yapraklarıyla kendini unutmuş Bense her zaman eriyen mumyayım Kovmayın beni odalar kovmayın Ki canlanayım sevincimi görmüş sesinden O ayak basılmamış parklar örerdi bana Yeni bir yeryüzüne çıkardım çiçeklerinden Soyut, Nisan 1966Stok Kodu:9789750800115Boyut:136-210-0Sayfa Sayısı:457Baskı:4Basım Tarihi:2018-05-04Kapak Türü:KartonKağıt Türü:2.HamurDili:Türkçe
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.