Kasvetli Ev (Ciltli - Takım)
Liste Fiyatı :
73,50
İndirimli Fiyat :
51,45
Kazancınız :
22,05
9789750800955
374464
https://www.kitapberlin.com/kasvetli-ev-ciltli-takim
Kasvetli Ev (Ciltli - Takım)
51.45
Charles Dickens'ın olgunluk çağı romanı Kasvetli Ev'de, modern dünyaya geçişin sancılarını, Victoria çağının katı ahlakçılığını, her yeri saran yoğun sisin bunaltıcılığını, çılgın Chancery Mahkemesi'nin delirticiliğini güçlü bir toplumsal eleştiri ve sarsıcı bir gözlem gücü ile hissettiriyor. Sokak çocuklarından, aristokrasiye, işçi sınıfından ev kadınlarına kadar toplumun her tabakasına uzanan roman sürükleyici polisiye kurgusu ve çok katmanlı anlatımı ile farklı bir toplumsal tarih kaydı olma özelliğini taşıyor. Avrupa kültüründe büyük iz bırakmış olan Dickens, bugün Noel denilince akla gelen beyaz karlar, çam ağacı, kızarmış hindi, yılbaşı kartları gibi simgelerden oluşan çağdaş Noel mitinin de yaratıcısıdır. Döneminde toplumun her tabakasından insanların büyük bir coşkuyla okuduğu hatta Kraliçe Victoria'nın bile en çok tanışmak istediği kişi olan Dickens'ın romanları büyük popülerlikleri nedeniyle uzun yıllar eleştirmenlerce "ciddi" edebiyat olarak kabul edilmemiştir. Ancak 1950'lerden sonra önemi yeniden kavranabilmiş ve yeni bir gözle incelenmeye başlanmıştır. Bu çerçevede 2001 yılı California Üniversitesi tarafından Kasvetli Ev Yılı olarak ilan edilmiştir. Kafka'nın Dostoyevski ile birlikte en çok etkilendiği yazar olan Dickens'ın Kafka'nın dünyasına yansımalarını izleme şansı veren Kasvetli Ev tekrar tekrar okunması gereken uzun ve karmaşık bir roman ancak bu emeğin karşılığını veren bir deneyim. "Romanın Shakespeare'i"nden "soğuk ikindinin en soğuğu, koyu sisin en koyusu ve çamurlu sokakların en çamurlusu" H. K. Browne'un ilk baskı için hazırladığı illüstrasyonları ve Aslı Biçen'in titiz çevirisiyle ilk kez dilimizde.
Tadımlık
Her yerde sis. Nehrin yukarısında küçük adacıkların ve çayırların arasına dolan sis; nehrin aşağısında saf saf gemilerin ve büyük (ve kirli) bir şehrin suya bıraktığı pisliklerin arasında kirlenerek yuvarlanan sis. Essex bataklıklarında, Kent yükseklerinde sis. Kömür gemilerinin mutfaklarına sızan sis, avlulara yayılan ve büyük gemilerin arması üzerinde asılı duran sis; mavnaların ve küçük teknelerin borda tirizlerinden damlayan sis. Koğuşlarının ateşleri başında hırıltıyla soluyan Greenwich'teki yaşlı dârülaceze sakinlerinin gözlerinde ve gırtlaklarında sis; aksi tekne kaptanının küçük kamarasında ikindi vakti yaktığı piponun sapında ve çanağında sis; güvertede titreyen küçük çırağının el ve ayak parmaklarını gaddarca çimdikleyen sis. Köprülerin üzerindeki tek tük insanlar, korkuluklar üzerinden, sisten ibaret alçak bir gökyüzüne bakıyorlar; sanki bir balondaymışlar da puslu bulutlar arasında asılıymışlar gibi her tarafları sisle çevrili. Sokakların çeşitli yerlerinde gaz lambaları sisin içinde ölgün ölgün yanıyor, tıpkı çiftçiyle yamağının süngersi tarlalardan gördüğü güneş gibi. Dükkânların çoğunun ışıkları vaktinden iki saat önce yakılmış Ğsanki gaz da bunu biliyor, bitkin ve isteksiz bir görüntüsü var. Soğuk ikindinin en soğuğu, koyu sisin en koyusu ve çamurlu sokakların en çamurlusu kurşun tepeli eski bir müessesenin, Temple Barosu'na pek yaraşan o kurşuni tepeli eski engelin yanında. Temple Barosu'nun hemen yanında, Lincoln's Inn Hall'de, sisin tam göbeğinde Yüksek Chancery Mahkemesi'nde mahkemenin Başyargıcı oturuyor. Orada sis ne kadar koyulaşırsa koyulaşsın, çamurla balçık ne kadar derinleşirse derinleşsin, kocamış günahkârların en ölümcülü olan Yüksek Chancery Mahkemesi'nin şimdilerde dünya âleme sergilediği o körü körüne ilerleme ve bata çıka debelenme vaziyetiyle boy ölçüşemez. Tam da böylesi bir öğleden sonra Başyargıcın başının etrafında sisli bir ihtişamla, kırmızı cüppesi ve perdelerin yumuşak çiti içerisinde oturması, karşısındaki iriyarı devasa favorili, ince sesli avukatın bitmez tükenmez dosyasını dinlemesi ayrıca sisten başka hiçbir şey görememesine rağmen bakışlarını açıktan açığa tavandaki fenere takması gerekir Ğki bunları yapıyor da zaten. Böylesi bir öğleden sonra Yüce Chancery Mahkemesi Barosu'nun bir kısım üyelerinin, bitmek bilmez bir davanın onbinlerce safhasından biriyle hülyalı hülyalı uğraşmaları, kaypak emsaller üzerinde birbirlerine çelme takmaları, diz boyu ayrıntılara batmaları, keçi ve at kılından yapılma peruklarla süslü kafalarını kelime duvarlarına toslamaları ve oyuncular gibi ciddi suratlarla adaleti arama rolünü oynamaları gerekir Ğki oynuyorlar da zaten. Böylesi bir öğleden sonra davayla alakalı, birkaçı davayı bu işten bir servet kazanmış olan babasından miras almış muhtelif davavekilleri, hasır kaplı uzun bir kuyuda (ama o kuyunun dibinde Hakikati aramak beyhudedir) tek sıra halinde, sicil kâtibinin kırmızı masasıyla ipek cüppeler arasında, dilekçeler, karşı dilekçeler, cevaplar, cevabın cevapları, ihtarlar, yeminli beyanlar, nüshalar, ustalara yapılmış göndermeler, ustaların raporları, pahalı saçmalık dağları önlerine yığılmış vaziyette durmaları gerekir. Yer yer tükenmiş mumlarıyla varsın mahkeme loşluğa gömülsün; varsın sis hiç dağılmayacakmış gibi üzerine çöksün; varsın vitray camların rengi solup içeriye hiç gün ışığı sokmasın; sokaktan geçerken kapıdaki camlardan içeriye bakan buranın acemileri, mahkemenin o meşum havası yüzünden, Başyargıcın gözlerini o ışıksız lambaya dikmiş ve refakatçi memurların peruklarını sis batağına kaptırmış vaziyette oturduğu o sümenli kürsüden ruhsuzca yükselerek tavanda yankılanan o sonsuz konuşma yüzünden ürkerek içeri girmekten varsın vazgeçsinler! Chancery Mahkemesi budur işte; her eyalette çürümeye yüz tutmuş evler, çoraklaşmış topraklar bırakır; her tımarhanede yıpranmış delileri, her mezarlıkta ölüleri vardır; ayakkabıları delinmiş, giysileri lime lime, her tanıdığından borç alıp dilenen, mahvolmuş davacıları vardır; para sahibi güçlülere, doğruyu örseletecek her türlü vasıtayı bol miktarda temin eder; parayı, sabrı, cesareti, umudu öylesine tüketir, beyni öyle hırpalar, gönlü öyle yaralar ki1 ona maruz kalan her şerefli adam "Buraya gelmektense her türlü haksızlığa katlan daha iyi!" demekten kendini alamaz. Bu kasvetli ikindi vakti Başyargıç, davanın avukatı, asla dava alamayan bir iki avukat ve daha önce sözü geçen davavekili kuyusundakiler haricinde Başyargıcın mahkemesinde kim var acaba? Yargıcın aşağısı
- Açıklama
- Charles Dickens'ın olgunluk çağı romanı Kasvetli Ev'de, modern dünyaya geçişin sancılarını, Victoria çağının katı ahlakçılığını, her yeri saran yoğun sisin bunaltıcılığını, çılgın Chancery Mahkemesi'nin delirticiliğini güçlü bir toplumsal eleştiri ve sarsıcı bir gözlem gücü ile hissettiriyor. Sokak çocuklarından, aristokrasiye, işçi sınıfından ev kadınlarına kadar toplumun her tabakasına uzanan roman sürükleyici polisiye kurgusu ve çok katmanlı anlatımı ile farklı bir toplumsal tarih kaydı olma özelliğini taşıyor. Avrupa kültüründe büyük iz bırakmış olan Dickens, bugün Noel denilince akla gelen beyaz karlar, çam ağacı, kızarmış hindi, yılbaşı kartları gibi simgelerden oluşan çağdaş Noel mitinin de yaratıcısıdır. Döneminde toplumun her tabakasından insanların büyük bir coşkuyla okuduğu hatta Kraliçe Victoria'nın bile en çok tanışmak istediği kişi olan Dickens'ın romanları büyük popülerlikleri nedeniyle uzun yıllar eleştirmenlerce "ciddi" edebiyat olarak kabul edilmemiştir. Ancak 1950'lerden sonra önemi yeniden kavranabilmiş ve yeni bir gözle incelenmeye başlanmıştır. Bu çerçevede 2001 yılı California Üniversitesi tarafından Kasvetli Ev Yılı olarak ilan edilmiştir. Kafka'nın Dostoyevski ile birlikte en çok etkilendiği yazar olan Dickens'ın Kafka'nın dünyasına yansımalarını izleme şansı veren Kasvetli Ev tekrar tekrar okunması gereken uzun ve karmaşık bir roman ancak bu emeğin karşılığını veren bir deneyim. "Romanın Shakespeare'i"nden "soğuk ikindinin en soğuğu, koyu sisin en koyusu ve çamurlu sokakların en çamurlusu" H. K. Browne'un ilk baskı için hazırladığı illüstrasyonları ve Aslı Biçen'in titiz çevirisiyle ilk kez dilimizde. Tadımlık Her yerde sis. Nehrin yukarısında küçük adacıkların ve çayırların arasına dolan sis; nehrin aşağısında saf saf gemilerin ve büyük (ve kirli) bir şehrin suya bıraktığı pisliklerin arasında kirlenerek yuvarlanan sis. Essex bataklıklarında, Kent yükseklerinde sis. Kömür gemilerinin mutfaklarına sızan sis, avlulara yayılan ve büyük gemilerin arması üzerinde asılı duran sis; mavnaların ve küçük teknelerin borda tirizlerinden damlayan sis. Koğuşlarının ateşleri başında hırıltıyla soluyan Greenwich'teki yaşlı dârülaceze sakinlerinin gözlerinde ve gırtlaklarında sis; aksi tekne kaptanının küçük kamarasında ikindi vakti yaktığı piponun sapında ve çanağında sis; güvertede titreyen küçük çırağının el ve ayak parmaklarını gaddarca çimdikleyen sis. Köprülerin üzerindeki tek tük insanlar, korkuluklar üzerinden, sisten ibaret alçak bir gökyüzüne bakıyorlar; sanki bir balondaymışlar da puslu bulutlar arasında asılıymışlar gibi her tarafları sisle çevrili. Sokakların çeşitli yerlerinde gaz lambaları sisin içinde ölgün ölgün yanıyor, tıpkı çiftçiyle yamağının süngersi tarlalardan gördüğü güneş gibi. Dükkânların çoğunun ışıkları vaktinden iki saat önce yakılmış Ğsanki gaz da bunu biliyor, bitkin ve isteksiz bir görüntüsü var. Soğuk ikindinin en soğuğu, koyu sisin en koyusu ve çamurlu sokakların en çamurlusu kurşun tepeli eski bir müessesenin, Temple Barosu'na pek yaraşan o kurşuni tepeli eski engelin yanında. Temple Barosu'nun hemen yanında, Lincoln's Inn Hall'de, sisin tam göbeğinde Yüksek Chancery Mahkemesi'nde mahkemenin Başyargıcı oturuyor. Orada sis ne kadar koyulaşırsa koyulaşsın, çamurla balçık ne kadar derinleşirse derinleşsin, kocamış günahkârların en ölümcülü olan Yüksek Chancery Mahkemesi'nin şimdilerde dünya âleme sergilediği o körü körüne ilerleme ve bata çıka debelenme vaziyetiyle boy ölçüşemez. Tam da böylesi bir öğleden sonra Başyargıcın başının etrafında sisli bir ihtişamla, kırmızı cüppesi ve perdelerin yumuşak çiti içerisinde oturması, karşısındaki iriyarı devasa favorili, ince sesli avukatın bitmez tükenmez dosyasını dinlemesi ayrıca sisten başka hiçbir şey görememesine rağmen bakışlarını açıktan açığa tavandaki fenere takması gerekir Ğki bunları yapıyor da zaten. Böylesi bir öğleden sonra Yüce Chancery Mahkemesi Barosu'nun bir kısım üyelerinin, bitmek bilmez bir davanın onbinlerce safhasından biriyle hülyalı hülyalı uğraşmaları, kaypak emsaller üzerinde birbirlerine çelme takmaları, diz boyu ayrıntılara batmaları, keçi ve at kılından yapılma peruklarla süslü kafalarını kelime duvarlarına toslamaları ve oyuncular gibi ciddi suratlarla adaleti arama rolünü oynamaları gerekir Ğki oynuyorlar da zaten. Böylesi bir öğleden sonra davayla alakalı, birkaçı davayı bu işten bir servet kazanmış olan babasından miras almış muhtelif davavekilleri, hasır kaplı uzun bir kuyuda (ama o kuyunun dibinde Hakikati aramak beyhudedir) tek sıra halinde, sicil kâtibinin kırmızı masasıyla ipek cüppeler arasında, dilekçeler, karşı dilekçeler, cevaplar, cevabın cevapları, ihtarlar, yeminli beyanlar, nüshalar, ustalara yapılmış göndermeler, ustaların raporları, pahalı saçmalık dağları önlerine yığılmış vaziyette durmaları gerekir. Yer yer tükenmiş mumlarıyla varsın mahkeme loşluğa gömülsün; varsın sis hiç dağılmayacakmış gibi üzerine çöksün; varsın vitray camların rengi solup içeriye hiç gün ışığı sokmasın; sokaktan geçerken kapıdaki camlardan içeriye bakan buranın acemileri, mahkemenin o meşum havası yüzünden, Başyargıcın gözlerini o ışıksız lambaya dikmiş ve refakatçi memurların peruklarını sis batağına kaptırmış vaziyette oturduğu o sümenli kürsüden ruhsuzca yükselerek tavanda yankılanan o sonsuz konuşma yüzünden ürkerek içeri girmekten varsın vazgeçsinler! Chancery Mahkemesi budur işte; her eyalette çürümeye yüz tutmuş evler, çoraklaşmış topraklar bırakır; her tımarhanede yıpranmış delileri, her mezarlıkta ölüleri vardır; ayakkabıları delinmiş, giysileri lime lime, her tanıdığından borç alıp dilenen, mahvolmuş davacıları vardır; para sahibi güçlülere, doğruyu örseletecek her türlü vasıtayı bol miktarda temin eder; parayı, sabrı, cesareti, umudu öylesine tüketir, beyni öyle hırpalar, gönlü öyle yaralar ki1 ona maruz kalan her şerefli adam "Buraya gelmektense her türlü haksızlığa katlan daha iyi!" demekten kendini alamaz. Bu kasvetli ikindi vakti Başyargıç, davanın avukatı, asla dava alamayan bir iki avukat ve daha önce sözü geçen davavekili kuyusundakiler haricinde Başyargıcın mahkemesinde kim var acaba? Yargıcın aşağısıStok Kodu:9789750800955Boyut:135-210-0Sayfa Sayısı:990Basım Yeri:İstanbulBaskı:5Basım Tarihi:2020-10-19Çeviren:Aslı BiçenKapak Türü:KartonKağıt Türü:1.HamurDili:Türkçe
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.